«İktisat» diye bir şey hiç olmuş mudur, yani istikrarlı bir tutarlılığı olan, evrensel bir yönelimi olan, belli bir anlam taşıyan bir değer sistemi olmuş mudur hiç? Mutlaklık alanında: Hayır. Herhangi bir şeyle takas edilmek isteyen her şey, eninde sonunda İmkânsız Takas Duvarı ile çarpışır.
Jean Baudrillard (İmkânsız Takas)
Kocaman para dünyasının (metal, kâğıt ve rakam yığını) içinde birçok başlık açılarak, alt alta, yan yana rakamlar yazarak, formüller üreterek ve sonuçlar çıkararak önümüze konan ve adına İktisat/Ekonomi denen şey bugünlerde hepimizi kuşatmış durumda!
Eyvah! Her şey zamlanıyor, Gıda Krizi Kapıda, Açlık Sınırı, Asgari Ücret, Yoksulluk Sınırı, Borsa, Bitcoin, Altın, Döviz, Değer Kaybı vb. gibi birçok başlık artık kelime hazinemize dâhil olmuş durumda. Bunları var kabul edip etkilerine dair bir inanç oluşturursak artık olanı biteni bu kavramlarla tahlil etmeye ve sonuçlar çıkarmaya başlıyoruz. Eğer dip, direnç,.......... günlük ortalama, volatilite, grafik vb. demeye başlamışsak artık mesele zihnimizde kendine bir yer edinmiş ve aklımız yeni bir çalışma biçimi daha kazanmıştır, hayırlı olsun! Artık her türlü iktisadi dalgalanma bizi direk etkileyecek hatta psikoloji kendine bu etki düzeyini (hastalığı) tanımlayacak bir kavram arayışına girecektir. Belki sosyal yardım kuruluşları iktisadi çöküntü içinde olan insanlara hem psikolojik hem de sosyal yardım yöntemleri geliştirecek, Halk Eğitim Merkezleri “İktisadi Okur Yazarlık” kursları açarak ülkenin iktisadi okur yazarlık oranını yükseltmeye çalışacaktır. Siyasiler bu oranın dünya ortalamasında kaçıncı sıraya denk geldiğinden bahsederek ya öykünecek ya da övünecekler.
Madalyonun öbür yüzünde insanlar hayatta kalma asgarisi üzerinden yeni yaşam yöntemleri geliştirerek ellerinin altında olan her şeyi bir araya getirip fazlalıkları ayıklayıp kalanlardan daha yalın bir dünya kuracaklar. Kimse kendini yalnız ve savunmasız hissetmeyecek, yarın kaygısı taşımayacak, çocukları için özel (!) eğitim imkânları araştırmayacak, ellerinde olanı paylaşmaktan mutluluk duyacak ve sade bir yaşama kavuşacak. Mutluluk, huzur, ahlak, insanlık, kardeşlik, akrabalık, sokak, mahalle, ülke ve dünya gibi birçok kelimeyi yeniden anlamlandırarak zihnine yeni ve temiz bir sayfa açıp yeni bir çalışma biçimi kazandıracak!
Bir kere kurgu dedik ya, istediğimiz gibi yaşam biçimi tabloları üretebiliriz. Bu tamamen hayal gücümüze bağlı. Ama şu çok belli ki: Hayatımız özgürlük ve kölelik ikileminde devam ediyor. Bunun en temel belirleyicisi de zihnimize düşünme biçimi oluşturma anlamında dışardan müdahalelere ne kadar izin verdiğimizdir. Peş peşe sıralanan başlıklardan oluşan ve basamakları olan sistemli bir bütüne kendimizi kaptırmaya başladığımız andan itibaren yeni bir dünyaya yelken açıyoruz demektir. İnsan için temel mesele ise bunlardan hangisini merkeze koyduğudur.
Eğer bir merkeziniz yoksa ya da sık sık değişiyorsa köleliğe, varsa ve siz bunun bilinciyle yaşıyorsanız özgürlüğe yelken açmışsınızdır.
Müslümanların merkezi İslâm’dır. İşte bu sebeple biz hem düşünme biçimimizi hem de yaşam biçimimizi buna göre inşa edip her yeni ya da farklıya bu merkez üzerinden bir anlam yükler, ilişki kurar ve öyle yaşarız. Bunu yapabilmemiz için aklımızın sürekli faal olması gerekir. Aynı zamanda Müslümanlar için -adı ne olursa olsun- olan biten ve hayatımıza nüfuz etme girişiminde bulunan her şeyi ele almak, ciddi çözümlemeler yapıp anlamak ve merkez üzerinden değerlendirmeler yapmak zorunluluğu vardır. Mesele her ne olursa olsun, caizdir- caiz değildir kısırlığına hapsedip kenara çekilmek şeklinde ele alındığı müddetçe ‘Elhamdülillah Müslümanım’ deyip Kapitalist, Feminist, …….ist gibi yaşamaya mahkumiyetimiz devam edecektir. Ve hiçbir Müslüman kendini, şeytan taşlar gibi taşladığı halde “Laik”(dini işlerini ………….. işlerine karıştırmama durumu) olmaktan kurtaramayacaktır vesselam.