Milli Mücadelenin komutanı sıfatıyla Anadolu insanının desteğini ve sevgisini kazanan Atatürk, hilafetin kaldırılması ve Cumhuriyetin ilanı sonrasında uygulamaya konulan inkılaplarla toplumsal desteği giderek azalan bir duruma geriledi. En azından toplumun çoğunluğu nazarında bu böyleydi artık. Bunun en önemli göstergesi Serbest Cumhuriyet Fırkası’dır.
1930 yılında Atatürk’ün telkiniyle Ali Fethi Okyar'a kurdurulan partinin İzmir mitingi sıradışı bir hale dönüşmüştü. Fethi Bey’in İzmir’e geldiğini duyan halk akın akın rıhtıma hücum etmişti. Zaman ilerledikçe otelin önündeki kalabalık büyüyordu. Çevre il ve ilçelerden de vatandaşlar, Fethi Bey’in İzmir’de olduğunu öğrenmeleriyle kayıklar ve at arabalarıyla İzmir’e akın etmişti. Büyüyen kalabalık sabırsızlanıyor, Fethi Bey’in yarın yapacağı nutkunu tezahüratlarla hemen o akşam gerçekleştirmesini istiyorlardı. Fethi Bey şehre adımını attığı andan itibaren sayısız engelle karşılaşmış, Cumhuriyet Halk Fırkası yetkilileri onu konuşturmamak için ellerinden geleni yapmışlardı. Miting günü kalabalığın ortasında bir adamcağız kucağında taşıdığı bir çocuğu birdenbire Fethi Bey'in ayaklarının dibine atarak: “İşte size bir kurban, başkalarını da veririz. Yalnız sen bizi kurtar.” diyor ve ağlayarak Fethi Bey'in ellerine sarılıyordu. Bu miting, eğer imkan oluşursa halkın Cumhuriyet Halk Fırkası karşısında bir oluşuma göstereceği teveccühü göstermekle kalmıyor aynı zamanda memnuniyetsizliğin boyutunu da ortaya çıkarıyordu. Fethi Bey İzmir mitingi sonrasında çok geçmeden gelen tehlikenin farkına varıp partiyi kapatma kararı almıştır.
Atatürk’ün gelişen dünya konjonktürüne uyumluluk anlamında gerçekleştirdiği değişimler İslâm coğrafyasında da ilgiyle takip ediliyordu. Pakistan’ın milli şairi Muhammed İkbal bunların başında yer alıyordu ve Anadolu’daki değişimlerden övgüyle bahsediyordu.
Fakat içerde uygulamaya konulan inkılapların etkisiyle yavaş yavaş dindarlık devrimlere karşıtlık üzerine bina edilmeye başlıyordu. Bu durum durmadan devam etti hatta öyle bir noktaya geldi ki Atatürk dindarların kırmızı çizgisine dönüştü. CHP; Atatürk’ün ve devletin partisi unvanıyla kurucu otoritenin bir parçası, Atatürk üzerinden Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte başlayan inkılaplarla devam eden değişimler ve ilkeleri de (altı ok) kapsayacak şekilde bir devlet ideolojisi ve Kemalizm’in yılmaz temsilcisi aynı zamanda da savunucusu olarak bu kırmızı çizginin kalınlaşmasına en az dindarlar kadar katkı sağlamaktan hiç geri durmadı.
İşin özü her şart ve durumda özgürlüğe dayanıyordu. Özgürlüklerin kısıtlanması derinlerde bir yerde bir dip dalga oluşturacak ve Serbest Cumhuriyet Fırkası ile hissedilen dalga Demokrat Parti’yle daha güçlü bir şekilde ortaya çıkacaktı.
Kemalizm belki bir ideolojiye dönüşemedi ama Türkiye’de dindarlarla rejim arasındaki en kalın fay hattı olmayı başardı. Yakın dönem tarihimizdeki siyasi ve toplumsal kırılma ve depremlerde bu hep hissedilmiştir ve maalesef ülkemizde oluşan birkaç fayın tamamı birileri tarafından hep diri tutulmuş ve milli bir bütünlük oluşumu her zaman güdük bırakılmıştır.
Muhafazakârlık, bir nevi tutuculuktur. Mevcudu koruma üzerine bina edilen her bakış açısı muhafazakârdır. Doğulu toplumların liderci, inanç ve itaat öncelikli bir kültüre sahip olmalarının bunda payı oldukça fazladır. Somut, amprik ve rasyonel olandan çok soyut ve duygu merkezli düşünme bizde yaygındır. Biz hikayeci ya da kıssacı bir toplum olduğumuz için akli olandan çok duygusal tatmin edici olana meyilliyizdir. Tartışmaktan çok sulha, çok seslilikten ziyade tek sese bağlı olmaya yönelen bir yapımız vardır. Ahlaki reflekslerimiz de böyledir. Bu yüzden hangi ideolojiye taraf olsak çok sürmez bağlanırız ve teslim oluruz kısa yoldan muhafazayı vazife bilir ve tutucu oluveririz hatta abartanlarımız bağnazlaşıverir.
Osmanlı’yı, Dindarlığımızı, Milliyetçiliği ya da Kemalizmi tartışmaya kapatır öyle sahipleniriz.
Tartışan ya da tartışılabilir kabul edenler için fitneci, hain, düşman, gibi yaftaları hiç çekinmeden yapıştırmak en büyük meziyetimizdir.
Atatürk’ü bilimsel düşünce üzerinden savunan ve sahiplenenimiz bile akli eleştirilere tahammül edemez. Oysa bilim rasyonel ve pozitivisttir, ama biz tutucuyuzdur ve tahammül göstermekte zorlanırız.
Sonuç olarak biz tartışmasız inanır ve tartışmaya kapalı kılarız inandıklarımızı bunun din, ideoloji ya da şahıs olması durumu değiştirmez.
(Eleştirel-Çatışmacı bir yaklaşım olan Marksizm bir sonraki yazıya kaldı)
Serbest Cumhuriyet Fırkası ve İzmir mitingi hakkında daha fazla okuma için;
https://www.indyturk.com/node/60926/haber/o%C4%9Flunun-cans%C4%B1z-bedeniyle-fethi-okyar%E2%80%99-yakla%C5%9Fan-baba-bu-ilk-kurban%C4%B1m%C4%B1z-daha-da