Beni uzun süredir takip edenler biliyor aslında hikayeyi…
2016 yılında 15 Temmuz süreciyle başlayan bir kavganın, verilen mücadelenin finaliydi belki de.
Günümüzün en büyük hastalığı olan klavye delikanlılığı ile karıştırılan tarzım, pek çok kişinin kafasında soru işareti olmasına rağmen, takdir de toplamıştı kamuoyundan o dönemde. Klavye delikanlısı olmadığım zamanla anlaşılmış, gerçeğin peşinde verdiğim gazetecilik mücadelem işte böyle başlamıştı. Neler yaşadık değil mi geçen onca sürede?
Ve işin en keyifli yanı, irdelediğim bütün konularda zaman beni haklı çıkardı.
Kendi haber ajansımız faaliyete geçmesiyle birlikte #KitabınOrtasından soruları muhataplarına sosyal medya aracılığıyla iletmek yerine, yüz yüze sormaya karar verdik. Fikrimizi hayata geçirmeye gayret ederken “yapamazsınız, gelmezler” diyenler çoğunluktaydı. Ama çok şükür böyle olmadı.
İlk konuğum yayına başladığımız dönemin, istifası ve Belediye Meclisinde yaşananlara karşılık verdiği demeçlerle gündemde olan Murat Tanır’dı. MHP’den istifa edebileceğine inandığım son kişiydi ve karşımdaydı. ASELSAN ihalesinde yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu, şeffaf bir yöntemle gerçekleşmediği için uzun vadede Kırıkkale’ye ve Kırıkkalelilere zarar vereceğini düşünüyordu. Dosyayı yayın öncesi incelemiştim, onun duyduğu kaygılardan oluşan öfke ben de oluşmamıştı. Kaldı ki Sayın Saygılı eleştirdiğim siyasetçilerdendir. Her ne kadar Murat Tanır’ın sivri çıkışı ve Cumhur İttifakı uyumunu olumsuz etkilediği için istifasının istendi gibi bir algı oluşturulsa da gerçek bu değildi.
Gelelim yayının ikinci konuğu Osman Türkyılmaz’a. Aslında çok konuşulur diye düşünmüştüm ama nafile. Zira karşı karşıya rekabet koşullarında geçirdiğimiz 2 seçim süreci ve süreçte yaşananlar sebebiyle konuşacaklarımız merak edilmeliydi ama beklediğim kadar izlenmedi. Sorularım da oldukça sertti oysa. Sebebi sanırım Osman Bey’in iletişim kanallarını ve medyayı etkili kullanayım derken yüzünü oldukça eskitmiş olmasıydı. Sürekli gülümseyerek ustaca savuştursa da soruları; işi zordu ve farkındaydı. Yılan hikayesine dönen asfalt, kendi ekibi içerisinde kaynayan kazan ve Milletvekili ile arasında “inkar edilen” gerginlik sebebiyle sıkışmış vaziyette olduğunu görmemek mümkün değil. Osman Türkyılmaz bütün bu yaşananları, söz verip gerçekleştiremediği projeleri daha ne kadar kahkahalarının ardına saklar bilmiyorum ama altyapı çalışmasının ardından gelen kış ve oluşan çamur Yahşihan siyasetine de bulaşacak gibi duruyor.
Ertesi hafta yine MHP’li bir Belediye Başkanına konuk olduk. Belki 20 yılı geçkindir gitmemiştim Sulakyurt’a ve ilk kez tanıştık Bildik Başkanla. Heyecanlı işini severek yapan, yaptıklarıyla gurur duyan bir profil vardı karşımızda. Yayın öncesi ev sahipliği, gönül zenginliği noktasında müteşekkirim. Çok dik beklemediği alanlardan soruları samimiyetle ve olanca yüreklilikle cevapladı. Yayına yansıdığı gibi Vekiliyle arasındaki muhabbet bağı tek kusuru. Zira dosta duyulan sevginin de ötesinde siyasetin içerisinde yer alan herkesi üzecek boyutta bir sadakatten bahsediyoruz. Normal şartlarda insan inciteceğine, kendi çıkarı için kalp kıracağına inanmadığım Bildik Başkan; Vekili söz konusu olunca adaletin, siyasetin, nezaketin sınırlarını zorlayabilir. Sanırım ilk seçim atmosferinde bu orantısız biatın ve muhabbetin sıkıntılarını birlikte göreceğiz. Zira kendisinin de Kırıkkale Belediye Başkanlığını arzu ettiğini biliyoruz nitekim yayında da bunu söyledi. Yeni atanan İl Başkanı ve Serdar Yarar, Merih Karayol isimlerini de düşünürsek sanırım kıran kırana bir süreç yaklaşıyor diyebiliriz.
Yayının dördüncü konuğu Bülent Şükrü Altınışık beni en heyecanlandıran konuklardan biriydi aslında. Siyasete başladığım dönemin, yani 2000’li yılların başlarında şehrimin en popüler ismiydi, tabi Pekdoğan ve Durmuş’tan sonra. Yaşının ve yaşanmışlığının verdiği “kurt politikacı” tarzıyla karşımızda muhalefet partisi İl Başkanı sıfatıyla, şehrin iktidar partisine mensup siyasetçilerini eleştiriyor, kendilerinin politikalarını anlatmaya çalışıyordu. Ama gözlemlediğim şey kendisinin de henüz bir iktidar beklentisi olmadığı gibi her ne kadar inkar etse de, parti içi demokrasiden, üye kayıt sisteminden, delege ön seçiminden merkezi otoritenin baskınlığı gözlerinden okunuyordu. Koray Aydın ile yapmış olduğu yol arkadaşlığının bedelini “milletvekili” olarak almak istiyordu. Hakkı mı, haklı mı tartışılır. Ben şahsen bütün aday kadroları daha bugünden tayin edilmiş bir partiye oy vermem. Çünkü insanlar zaten “merkezi otorite” ve “ahbap çavuş ilişkileri” ile dizayn edilmiş listelerden bıkmış vaziyette. Kaldı ki ittifak koşullarında CHP ile nasıl bir pozisyon alacakları da belli değil zira şu ana kadar yan yana geldikleri bir diyalog ortamına rastlamadım. Ayrıca Altınışık’ın Kırıkkale’den Genel Merkeze ziyarete gidenleri il teşkilatını çiğnemek olarak algılayıp buna göre pozisyon almasının da siyasetteki karşılığı demokrasi değildir elbette.
Devam edecek …