Orta düzey bir hoyratlık içermesine rağmen hassas bir konu dindarlığın böylesi. Ortalama kalabalık kendi yaşamını kolay şekillendiren ve kaba tanımlamaları olan bir yapıya sahiptir. Sahiplenişi de reddedişi de fanatik düzeyde olur. Çabucak yükselir, çabucak söner. Geleneğin rotasında savrulur ama adını savrulma koymaz.
Bu ortalamanın içinde kendine yer bulmuş bir dindarlık her zaman vardır. Bu yer daha çok kökü eskide ama yozlaşmış ve kısmen geleneğe dönüşmüş birçok ritüelle kendini gösterir. Yaşanmış hakikatten zamanla hurafeler üretmek bu ortalamanın en sık düştüğü yanılgıdır. Basit ve yüzeysel teslimiyet örnekleriyle dolu bir yaşamdır bu aslında.
Nuh (a.s)’ın kavminin taptığı putlar, eskiden o toplumda yaşamış salih zatlardan mülhemdir. Toplumda saygın bir yeri olan bu zatlar ölümlerinden sonra da iyilikle yad edilip sözleri ve nasihatleri diri tutulmuş ve örnek alınmıştır. Zamanla unutulmasınlar diye heykelleri yapılmış sonra sonra bu heykeller putlaştırılıp bütün iyilikler bu putlara mal edilir olmuştur.
Bu ortalama kırsal yaşama daha yakındır. Kendi içinde Sufi meşrep aşkınlıklar yaşama potansiyeli kırsallığın içinde her zaman var olagelmiştir. Bunun en önemli dayanağı kainatla kurulan yakın ilişkidir. Toprağın, gökyüzünün, mevsimlerin ve zamanın diline aşinalık bu potansiyelin varlığını hep diri tutmuştur. Kent bu aşinalığı silip süpürmüş ve kendi dilini henüz oluşturamamıştır. Bu yüzdendir ki kent dindarlığı henüz gecekondulaşma düzeyindedir. Önce ANAP sonra da AK Parti iktidarıyla birlikte kentin çok katlı ya da site içi yaşamına bir kitschleşme (var olan bir tarzın aşağı bir kopyası) örneği olarak geçişler olsa da bu henüz bir kent dindarlığı üretebilecek potansiyele ve alt yapıya ulaşamamıştır. Geçişin dini/ahlaki hassasiyetleri zedeleyici ve hızlı bir sosyoekonomik değişimle olması bunun en önemli sebebidir.
Bu ortalamanın dışardan yapılan ani müdahalelere karşı tutucu refleks geliştirerek kendini koruma isteği dışa/eleştiriye kapalı olma halini sürekli kılmaktadır. Dolayısıyla da kendi ne yaparsa onun meşru olduğuna inanmaktadır.
Gelelim “mevlütlü düğüne” ibadet düzeyinde herhangi bir temeli olmayan mevlüt, bir anma olarak başlamış ve zamanla toplumda bir ibadet bilinciyle huşu içinde karşılık bulmuştur. Sonra sonra Mevlüt, kelime olarak bile bir düğünü diğer düğünlerden ayıran ince bir “hassasiyet çizgisini” tanımlayan bir güce ulaşmıştır. Düğünün ön eki olduğunda tek başına onu “İslami” kılmaya ve düğün sahiplerinin dindarlığını meşrulaştırmaya ve ilan etmeye yetmiştir.
Müziğin içeriğine mercek tutulduğunda ise uzak olunmak istenen müzik türlerinin en bayağı olanlarından (arabesk, oyun havası…) esinlenmeler taşıyarak yeni bir müzik/gürültü türü olarak toplum ortalamasında meşruiyet kazanmış ve yoluna devam etmektedir. Bu müziğin/gürültünün bir zamanlar “Yeşil Pop” başlığında irdelenmesi boşuna değildir.
Türk Tasavvuf Musikisi ve Türk Sanat Müziğinden buraya nasıl gelindi demiyorum, zira Itri’ye büyük saygısızlık etmiş olurum. Bu saygısızlığa yol vermemek için de olayı toplumsal açıdan ele almakla yetiniyorum.
Meseleyi başka bir zaviyeden görmek ve değerlendirmek isteyenler politik arenaya da bakabilir. Bu arenada din kelimesi her geçtiğinde bütün tarafların kullandığı dil genelde mevlütlü düğün dindarlığının etrafında döner, vesselam.