Samurayları bilir misiniz? Kiminiz belki Uzakdoğu temalı filmlerde denk gelip, izlemişsinizdir. 2003 yılında sinemada izlemiştim ben “Son Samuray” filmini. O dönemlerde genç olmam hasebiyle, başrol oyuncusunun popülaritesine sebep almıştım bileti. Nerden bilebilirdim ki “onurlu bir insan olmanın” üst kimlikten daha önemli bir haslet olduğunu, yakışıklı diye izlemeye gittiğim bir jönden öğreneceği mi?
5 Kasım Cumartesi Saat 17:00 itibariyle, sizler “basın kartlı” meslektaşlarımın skor paylaşımlarını takip ederken, basın kartım olmadığı için bir alt katta, Son Samuray filminin içine düşmüş gibiydim. Varlı’nın kendi grubunda oy sayım işlemi devam ederken, alanı terk edip aşağı inmesiyle; hepimiz (yaklaşık o küçücük odada sanırım 70 kişi vardı) şaşırmış, ne olduğunu anlamaya çalışıyorduk. O ise vakur duruşunu süslediği tebessümle arkadaşlarını tebrik ederken, bu tip kaotik atmosferlerde türüne az rastlanır metin bir edayla kendisinin kaybettiğini ilan etti.
Şaşkın bakışlara, üzüntü mırıltılarına karışan anlamsız bir uğultu oluştu kulaklarımda. Ve hatırımda tek bir cümlesi kalmış Varlı’nın; “ben onurlu adamım, bu kadar ayak oyununu hak etmedim, iki oy ile kazanacaksam, kazanmayayım” Bildiğin Samuraylara has bir duruşla, harakiri yapıyordu Ahmet Varlı gözümün önünde. Yol arkadaşları, kendisini sayım yapılan odaya tekrar çıkması için ikna etmeye uğraşırken, bir çığlık değiştirdi odanın ahengini. “Ahmet Varlı Kazandı”. Bu seçimin final sahnesiydi. Final sahnesine gelene kadar yaşananlar da, Varlı’nın aklımda kalan sözlerinde gizliydi.
Emrah Doğan Ak Parti kimliğini ve Balışeyh nüfusuna kayıtlı olmasını, seçim çalışmalarında enine boyuna kullandı. Ama bu üst kimlikler, kendisini Başkan yapmaya yetmedi. Ramazan Can’ı hepimiz tanıyoruz, artık ezberledik. 20 yıldır Milletvekilimiz ne de olsa. O’na dair en belirgin tespitimiz de, 20 yıldır etrafında bulunan 3-5 kişi ile siyaset yapması. Bugüne kadar Kırıkkale’deki performansı sayesinde değil, Mecliste gösterdiği çalışma ile Milletvekili seçildi.
Ak Parti Genel Merkezi Kırıkkale’ye “gerçek manada” tenezzül edip sorsa, asla bu kadar devam edemezdi. Etrafındaki o 3-5 kişiye gelince; kiminin parası var, kiminin kurumsal kimliği, ama halkta karşılıkları yok ve dolayısıyla itibar sahibi olmadıklarından eminim. Buna rağmen, bu elde edilemeyen itibarı TSO seçimleri ile birlikte, oğulları üzerinden devşirmeye kalktılar. Ramazan Can’ın kimlerle ne konuştuğunu kendinden dinledim, seçimin bittiği gece. Sitemime alındığı için aradı beni. “Niyetim müdahale değildi, ben gerçekten çalışsaydım, Ahmet Varlı alamazdı” dese de, inanmadığım bilinsin. Zira istediğini alamadığı için, seçim öncesi kırdığı yumurtaları temizlemenin telaşından başka şey değildi, verdiği beyanat tarafıma.
Ömrünün yarısı Belediye Başkan Yardımcılığı ile geçen, her devrin adamı ve Ak Parti’nin Don Juan’ı Halil Danacı; Doğan ile aralarındaki “ahbap, çavuş ilişkisi” ve “kişisel ikbal planı” sebebiyle oyuna dahil oldu. Sanki 20 yıldır seni aday yapmayanlar, bu saatten sonra yapacak! Saygılı’nın “tarafsız kalınacak” talimatına rağmen, beyimiz diğer oda seçimlerinde yaptığını yaptı. MaşaAllah aramadığı üye, müdahil olmadığı grup kalmadı.
Diğer taraftan da yıllar önce kendisine yönelik “operasyonel” tespitinde bulunduğum için, hakaretine doğrudan köşe yazısında mazhar olduğum ama bütün bunlara rağmen hiçbir koşulda kaybetmediğim “adalet” duygum sebebiyle, kalemini her ortamda takdir ettiğim bir gazeteci, TSO seçimlerinde taraf oldu. Üstelik yalnız da değildi. Bir gazetecinin taraf olması çok normaldir oysa. Fikrini, gerekçelerini beyan etmeli zaten her gazeteci. Toplumun fark etmediğini fark ettirmeli, 4. Kuvvet olmalı medya. Kamunun yararına çalışmalı, toplumu aydınlatmalı fikir adamları. Ama TSO’ da oyu bile yokken “sebebi belli” bir şekilde oyun kurmaya kalkmak, ben de dahil hiçbir fikir adamının haddi ve hakkı değildir, olmamalı! Meclis Genel Sekreterini “Emrah Doğan’a çalış, bizimle ol” demek için tam 1 yıl önce ofisine davet etmek, psikolojik baskı uygulamak nedir Ya Hu, siz şaşırdınız mı? Mikser gibi ortalığı bu kadar karıştırmaya hakkınız var mı?
Ahmet Varlı’nın ve ailesinin siyasi geçmişi ve ideolojisi belli. Kendisi MHP’den eski Belediye Meclis Üyesi olmuş, eşi Milletvekili Adayı. Ama ne hikmetse mevcut MHP yönetiminde TSO üyesi olanlar Doğan’ı destekledi. Şaşırdık mı? Hayır!
Kendi yönetimlerin de bile birbirlerini “ihale kovalamak” ile suçlayanların, meselesi Kırıkkale olabilir mi?
Kendi menfaatleri uğruna bütün değerleri yok sayanların, meselesi “dava” olabilir mi?
Merak ediyorum aldırdığınız birkaç grubun sevinci, bedel ödemiş “dava adamı” Ustura Osman’ı harcatmaya değdi mi?
Bir de yenilgiye doymayan güreşçilerin ihtirasları var tabi. Yenildikçe yenilen, aldıkları her yenilgi ile eşraflıktan esnaflığa evrilen, itibar tüketen tipler. Kalkıp İstanbul’dan, koşa koşa kendisi aday olmadığı halde, adaymışçasına çabalayanları da gördük vesselam! Keşke desteklerinin sebebi, Doğan’a verdikleri değer olsa. Bu anlaşılabilirdi. Ama kişisel hırs ve kinleri, zamanında dost olduklarıyla, bugün küs oldukları için Doğan’a çalışmak ne kadar ahlaki? Tek amaçları vardı Ahmet Varlı ve ekibini yıkmak.
Kadından bahsederken “avrat”, belediye Meclis toplantısında meclis üyesi arkadaşına “yavşak” diyecek kadar nezaket fukarası Belediye Başkanının “liyakat” nedir anlamasını ve Varlı’dan yana oy kullanmasını zaten beklemiyordum. Çok kısa bir süre sonra siz de çıkacaksınız podyuma oysa. Gerek var mıydı taraf olurken, diğer tarafı karşınıza almaya? Bu sebeple Doğan’a oy veren, alttan alta oy devşiren Belediye Başkanlarına da akıl sır erdiremedim.
Tüm bu kaotik atmosferde, seçim sabahı gördüğüm manzara da canımı sıktı bütün bunların üzerine. Belki günlerdir anlatamadıklarımın, kalp kırılmasın diye biraz törpüleyip yazdıklarımın, ortam daha da gerilmesin diye yazamayıp yuttuklarımın fotoğrafıydı. Kapıda oy kullanmaya gelen üyeleri adeta “Kurtlar Vadisi” dizisinden fırlamış tipler karşılıyordu. İçeri girerken ben bile tedirgin oldum açıkçası. Geleni iki kişi kafa kola alıyor, merdivenden sandığa eşlik ediyordu. Kime geldiğinden bağımsız üstelik. Çok çirkin bir manzaraydı. Birilerinin TSO seçimlerini çok yanlış anladığı belliydi. Sanki İş Adamlarına Başkan değil de, Kırıkkale yer altı dünyasında “Baba” seçimi vardı. Ha bu arada yaşadığı gerginlikle bana dokunarak, itekleyen, sözüm ona “iş adamı” arkadaş; iyi ki seçilmedin. Seçilseydin de benim için hükümsüzdün. Kadın ile iletişim kurmasını bilmeyen, Kırıkkale’yi hiçbir yerde temsil etmesin mümkünse.
“Kırıkkale TSO’da Ak Parti Kaybetti” yazmış, Ankara Kuşu adlı bir hesap ve Can buna çok üzülmüş. Tabi etrafındaki 3-5 kişi dışındaki Ak Partili isimlerle teşriki mesaisi bulunmayanın ve ne hikmetse daima kuşları kendine referans alanın, Ak Partililerin kaybettiğini düşünmesi çok normal. Güney, Karışmaz, Özaydın, Demircan sanki HDP’li. Ahmet Varlı’nın da çizgisini bildiğimize göre, nerede kaldı Cumhur İttifakı bileşkesi? Konu burada siyaset değildi, kompleksli siyasetçilerin itibar kazanma mücadelesiydi. Asil azmaz, bal kokmaz; kokarsa yağ kokar, aslı ayrandır der Atalar. Makamlar belki suni güç verir, oysa itibar kişilerin karakterinden gelir!
Hülasa bütün bunların gölgesinde seçim geçti gitti. Çok ciddi paralar, hatırlar kondu masalara. Ahmet Varlı’yı çıkartmamak için, 13. Grup en büyük baskıya tabi oldu. Varlı’nın bariz hatası da “verdiği sözü” tutmak adına Bağbaşı’nı grubuna koymak oldu. Yağ sürdü birilerinin ekmeğine. Çok şükür artık seçim bitti. Kazanan Mavi Liste, Kazanan Kırıkkale bana göre. Bu saatten sonra yazılan her satır, yapılan her yorum ortamı germekten başka bir işe yaramaz. Bunun da Kırıkkale'ye faydası olmaz. önümüzdeki maçlara bakma vakti artık.
Son sözümde yenilgilerini, hissetikleri acıyı Ahmet Varlı’nın “7 Düvelle Mücadele Ettik” sözünü istihza ile haber yapan mikserlere gelsin; matematiğiniz yeter sanırım, Mavi Listeyi alt etmek üzere mücadele eden, yukarıda yazdığım cepheleri saymaya!