Kelimelerin kifayetsiz olduğu, kalbiniz yani birilerine duyduğunuz muhabbet ile mantığınız arasında sıkışıp kaldığınız günler yaşadınız mı hiç?
Ya da inandığınız ilkeleri savunurken; mazlumun sesine ses olayım, haksızlık yapan babam da olsa karşısında durayım diye çırpınırken tetikçilikle suçlandınız mı?
Veya bütün meslektaşlarınız ticaretinde, yolundayken; yolsuzlukla mücadele etmenin bedelinin “yoksulluk” seviyesi olduğunu bilir misiniz?
Kimin işine gelmeyen bir şey yazsanız, karşısındaki adamın adamı olmakla itham edilmenin haysiyetsizliğini yaşadınız mı?
Siz “i’la-yi kelimetullah” ilkesi üzere, ahlaki değerleri savunurken, kendinizden daha ibadet ehli olduğunu iddia edenlerin hışmına uğradınız mı?
Peki “Kendi çıkarlarını, milletin çıkarları önünde tutmak vatan hainliğinin ilk adımıdır” şiarıyla; yaşadığınız kentin çıkarlarını, hemşerilerinizin hakkını savunuyorsunuz diye dışlandınız mı?
Ben bütün bu saydıklarımı, hatta saymaya utandıklarımı yaşadım.
Ben yaşamaktan utandım da; aynı yolu yürüdüklerim, aynı sofrada yemek yediklerim, aynı mahallede büyüdüklerim bunları bana yaşatırken utanmadı. Belki bir nebze utanırlar ümidiyle bu yazıyı kaleme aldım.
Az çok beni takip edenler son dönemde Kırıkkale Belediyesi özelinde yanlış olan ve yolunda gitmeyen bazı konuları hicvederek kaleme aldığımı biliyorlardır. Aslında bütün hikaye 20 yıl evvel taksisi ile ırmak kenarı ve tarlalara gece ne servisi yaptığını tüm Kırıkkale’nin bildiği, ama şimdi serveti sebebiyle görenlerin Çakır bey dediği Sayın Belediye Başkan Vekilimizi yazmam ile başladı. Kendisinin refah seviyesindeki artış ile ilgili herkesin dillendirdiği rivayetleri ve iddiaları bu yazıda yazmayacağım. Lakin beni şaşırtan ve bütün yolunda gitmeyen mevzuları açmama sebep Özel Kalem Müdürü Bülent Özkan’ın beni ofisimde ziyareti oldu.
Nasıl oluyor da Mehmet Saygılı gibi bir adamın özel kalemi “yolsuzluk, haksız kazanç” iddialarını yazmayayım diye bana elçi olarak yollanıyordu. İnanmadım ben Mehmet Abimin; hani o genel merkez toplantılarının molalarında arkasına sigara içmek için saklandığım, dürüstlüğüne ahlakına ve imanına kendimden daha fazla şahadet ettiğim Mehmet Abimin, bunlardan haberdar olduğuna inanmak istemedim. Ve direndim, Çakır ile Bülent’e! Başkanı görmeden susmam dedim, Başkanın ahlakından aldığım cesaret ile…
Sonra ne oldu biliyor musunuz?
Kandırmışlar!
Yazdığım her şeyi yalan yanlış bir kılıfla arz etmişler. Ben “seni kandırıyorlar” desem de, bana inanmadı benim abi dediğim. Çünkü ben ne iş adamıyım yanında erzak dağıtacak, yükünü alıyormuş gibi gözünü boyayacak; ne de çantasını taşırken, sırtına dünyanın günahını yükleyen özel kalemi kadar yakını değilim. Bir de bunların yancıları var, bugüne kadar dillendirmediğim; Haşim bey. Hani şu Kürşat Müdüre tahsis edilen makam aracını, oğlunun kendi aracı gibi kullandığı Sayın Haşim Baloğlu.
Sonrasında bir takım iddiaları yine dile getirmek üzere kendisinden bir randevu daha talep ettim. Özel görüşeceğimi ve konuyu kendisi dışında kimseyle paylaşmak istemediğimi de arz ettim. Tamam dedi ama beklediğim randevu bir türlü gelmedi.
Özel kalem telefonunu açmaz, çok yoğunum der ama okey masasından kalkmaz. Beyimize ulaşmak ne mümkün! Benim bile ulaşamadığıma halk nasıl ulaşacaksa?
Pes etmedim, Riyasete bildiğiniz baskına gittim. Sonra öğrendim ki; Saygılı Başkan bana çok kızgınmış, göresi görüşesi yokmuş. Eyvallah dedim çıktım.
İşin bu kısmı hikayesiydi, şimdi gelelim sadede.
Güç zehirlenmesi ile karışık enaniyetten kaynaklı tüm mesele. Bir de kendisinden sonrası için dizayn edilen siyaset de işin içine girince, Saadet Zincirinin pislikleri mide bulandırıyor. Saygılı 2023 öncesi kendini korumak, pisliğe bulaşmamak adına bir fanusa girmiş. O fanusun dışı o kadar kirlenmiş ki, artık kendisi de görünmüyor. Ne etrafında dönenleri görüyor, ne de halkın sesini duyuyor üstelik. Normal şartlarda da siyasete kumaşının uygun olmadığını, tanıyanlar bilir. Suyu serttir, kendi bildiğinden şaşmaz, politika yapamaz. Kişisel kinini bile yansıtır makamına. Hal böyle olunca altının oyulduğunun, garibanın ekmeğiyle, şehrin kaderiyle oynayanların farkında bile değil.
Ne yapalım şimdi sen küstün oynamıyorsun diye biz memleket için mücadeleden vaz mı geçelim? Teslim mi edelim sırf sen istiyorsun diye birkaç kendini bilmeze kendimizi.
Başkan ben senin yerinde olsam, Dinek dağından aşağı iner, biraz halka kulak verirdim. Devlet yatırımlarının takibi senin işin değil zira. Halkın kulaktan kulağa fısıldadığı, seni göremediği için teşkilata haykırdığı eksiklikleri anlamaya çalışır, iddiaları araştırır, gereğini yapardım. Müdürlerim var, bana bilgi ve iş akışını aktarırlar diye düşünüyorsan yandığının resmidir zira. Ne burnunuzun dibindeki seçimler, ne de senin başına gelecekler onların umurunda. Onların tek derdi kendi konforları! Öyle olmasa kendi ilişkilerine göre işleri dağıtırlar mı?
Milletin evine peynir bulamadığı günlerde, baraj kenarında makam araçlarıyla kuzu mangal yapan müdürler mi sana doğruyu aksettirecek?
3 kuruşluk telefona tenezzül ettiği iddia edilen Müdürlerin mi sana doğruları söyleyecek?
Karı kıza makyaj malzemesi alma derdine düşmüş müdüre teslim ettiğin bütçeyi bir gözden geçir istersen!
Hele Belediye Başkan Yardımcıların var ya; evine televizyon aldıranı mı sayayım, Ankara’yı orkide yağmuruna tutanı mı? Gecenin bir yarısı bana "kadın" kimliğimle şahsıma mesaj atanı mı? Ha onlar da Başkan Vekilin gibi 2018’de Hacca gidince işledikleri günahlar ortadan kalktı diye biliyorlarsa, diyecek lafımız kalmıyor. Ne de olsa onlar nerden nasıl geldiği belli olan kazancın zekatını kuruşu kuruşuna ödeyen Müslüman, biz gariban!
Millet Kerbela misali susuzluktan kırılıp geçer, her gün sokaklar boşa giden suyla yıkanırken telefonlara bakmayan ama İstanbul gecelerine akan müdürüne de diyecek lafımız çok ama yerimiz dar!
Bütün bu olanları “ para istedi, iş istedi vermedik ondan yazıyor” da diyemezsiniz. Çünkü “Ben Matbaacı değilim” diyerek vermek istenilen işi de kabul etmediğimi ilgili birimlerin gayet iyi biliyor.
Seni Kırıkkale’ye Şehr-ül Emin olarak ilk anons eden ve anonsu yaparken yürekten inanan biri olarak son sözümde şu olsun; küçük günahlar büyük günahların ilk adımıdır ve ilk fark edilenlerdir. İslam’da kim olduğun kadar, kimin ve neyin yanında durduğun da mühimdir, bilirsin.
Ben Hakk’ın, Hakikatin ve Halkın yanındayım, bir düşün bakalım sen nerdesin!
Şehr-ül Emin’ime olan itikadımı, abime olan muhabbetimi kaybettim. Bu saatten sonra Hükümsüzdür!