Geçtiğimiz Genel Seçimlerin ardından oluşturulan yeni kabine birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. Ekonomi kanadı oldukça güçlendirilirken, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Dışişleri Bakanlığına atanması belki de bizleri en şaşırtandı, geçtiğimiz haftanın en çok konuşulanıydı. Fakat atamalardan bir tanesi özellikle benim ideolojime sahip, siyaseti yakından takip eden herkeste yüzlerin ekşimesine sebep oldu. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin önümüzdeki sürecin bana göre en tartışılan ismi olacak.
Sebebine gelince, böylesi bir atama her şeyden evvel Cumhur İttifakı ruhuna aykırı. Eğitim camiası bilir ki Yusuf Tekin net Ülkücü düşmanı! Elbette Tekin’in hasletleri bunlarla da sınırlı değil, zati ali ile bizim bir biber hikayemiz var ki evlere şenlik. Bende bıraktığı intiba devletim adına inanın ürkütücü. Kendisinin ismi lazım değil bir cemaatin mensubu olduğu da bildiğimiz başka bir gerçek. Hal böyle olunca ister istemez Ak parti neden bir türlü akıllanmıyor diye haykırası geliyor insanın.
15 Temmuz’un seneyi devriyesine sayılı günler kala neden bu tarz işlere cevaz verilir, inanın anlamak mümkün değil. Ne çabuk unutuldu Akdağ döneminde Sağlık Bakanlığında yaşanan Menzil vakası. Ne çabuk unutuldu FETÖ’nün kanlı kalkışması ki başka cemaatlerle doğrudan bağı bulunan ve bulunması önemli değil aleni, kendi meşrebi dairesinde adamcılık yapan biri Bakan yapıldı!
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Lider Devlet Bahçeli kritik süreçlerde Devletten ve istikrardan yana tavır koyarken her hangi bir talepte bulunmadı. Liderin vakarlı duruşuna karşılık geçtiğimiz dönem oluşturulan kabinelerde ülkücü tabandan gelen isimlere de yer verilmişti. Fakat bu kabine de Ülkücü isimler olmadığı gibi, üzerine bir de Ülkücü düşmanı eklenince benim gibi herkes oldukça rahatsız oldu.
Tüm bu gelişmelerin gölgesi elbette yerel kulisleri hareketlendirdiği gibi bazı isimlerin dişlerini kamaştırmaya yetti. Haluk Özdemir ve Hamza Aygün Milli Eğitim İl müdürlüğü için kolları sıvarken yaslandıkları dağlar ve ortaya çıkan tablo trajikomik. Birisi cihannüma türküsü söyleyerek ortada gezerken, diğerinin Milletvekili Kaplan’ın Halı saha arkadaşı olması partili bürokrasinin çirkinliğini bir kez daha ortaya koydu. Malumunuz partili bürokraside liyakat sadakatten sonra gelir. Öyle olmasaydı kendi gölgesi ile bile kavgalı Aygün İl Müdürlüğü’ne talip olabilir miydi? Oysa devlet adabı dediğimiz şey “edep, marifet ve cesaret” demektir.
Mevcut il Müdürü Hayati Telefoncu’nun akibeti ne olur bilemiyorum lakin kısa sürede sergilediği performanstan şahsen bir veli ve bir Kırıkkale mukimi olarak memnundum. Okulların yenilenmesinden tutun da, asrın felaketinde Pazarcık’da oluşturduğu organizasyona kadar takdir edilesi. Üstelik Ankara edebini almış olması da önemliydi. Belli ki geldiği taban birilerini rahatsız etmiş. O Ülkücüler olmasaydı siz o koltuklarda olur muydunuz beyler peki? Bütün bunların üzerine MHP Milletvekili Halil Öztürk’ün de herkes ile kavgalı olmasını eklersek yine ateşe ilk atılan ülkücüler olacak belli ki.
Üstadın çok sevdiğim bir lafı vardır. Sanırım tamda sırası;
“Ortada kimse yoktu biz sökerken bayırı, açıldı şimdi sahte mürşitler panayırı”
NOT: Diğer Müdürlükleri de sırası ile değerlendireceğiz.
MÂSİVÂ
Son Makaleyi Oku