Asgari İman
Hayat dediğimiz şey sırasız, sınırlı, bitişe gebe bir serüven. Yaşarken içinde nereye savrulacağımız çoğunlukla tercihlerimizle ortaya çıkan bir serüven. Kendini ve kainatı tüm olanlarla birlikte bir yaratıcı üzerinden anlamlandıran insanlar içinse hayat, biraz daha belirginleşme özelliği taşıyor. Tanımlanabilir yönlerine dair ipuçları vahiy yoluyla -özellikle de Kuran kıssalarıyla- Müslümanlara doğrulanmış olarak verilse de bunun hayata uyarlanması kişinin kendi içsel sorgularıyla ve elde edilen pratikle mümkün olur/olabilir.
Tüm bunların ve bizatihi hayatın bir sınanma olduğu düşünülürse aslında bizim Vahiyle kurduğumuz bağ ya da bu bağın ne kadarlığı merkezi bir önem kazanıyor.
Din, asgari düzeyde ilişkili olduğumuz ve güncel pratiklerimize asgari düzeyde müdahil olma hakkı tanıdığımız bir olgudan mı ibaret, yoksa güncel pratiklerimizin referans kaynağı mı? Ya da güncel pratiğimiz dünyevi kaygılara dayalı olarak mı oluşuyor? Bir üçüncü şık; bu ikisinin karmaşıklaşması mı etkin olan?
Öyle çok asgari var ki hayatımızda; Asgari müşterek, asgari geçim indirimi, asgari ücret, asgari tutar... vd. Ve belki de ASGARİ DİN!
Asgari ile ilişkimiz daha çok sınırlı ve geçiştirme üzerine kurulu. Eğer etkin belirleyenimiz din değilse ve dünyevi hesaplarımız tercihlerimizi doğrudan etkiliyorsa bilinçli olarak dinle ilişkimize bir sınır çizmiş ve asgari düzeye hapsetmişiz demektir. Tutup bırakmadığımız aşkınlığı ise belki de çoktan kaybettik.
Kur’an bize Buruc Süresinde Uhdud Ashabı’nı anlatır: "Hazırladıkları hendekleri, tutuşturulmuş ateşle doldurarak çevresinde oturup, inanmış kimselere, dinlerinden dönmeleri için yaptıkları işkenceleri seyredenlerin canı çıksın.” Bu bilgi bize şunu gösterir ki iman etmek kendi başına bir inşadır ve bu inşa zalimleri rahatsız eden bir potansiyele sahiptir. Korku ve endişe ile bu inşayı izleyen zalimler korkuları arttıkça zulümlerini de artırır. Alemlerin Rabbine, Musa ve Harun’un (a.s) Rabbine iman ettik diyen sihirbazlara ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim diyen Firavunun içine düştüğü korku da böyledir. Ya da aramızdaki düşkünlerden başka sana inanan mı var dedikleri halde korkularını gizleyemeyen Salih’in (a.s) kavmi de öyle.
Bütün bu anlatmalarım, arayışlarım, çıkarımlarım Gazze için, daha doğrusu Gazze gözümüzün önünde lime lime ölürken ASGARİ düzeyde arayışlara giren bizler için. Bir yolu olmalı, bir yolu bulunmalı bir ateş çemberinin ortasında açlık, susuzluk ve ölümle baş başa kalmış/bırakılmış bir avuç mazluma ulaşmanın bir yolu olmalı. Göğe asılı ruhlarımız dua dua çırpınıyor olsa da yeryüzünde bir yolu bulunmalı. Bir çıkış olmalı; Onları bu çemberden bizi bu çaresizlikten kurtarmanın bir yolu olmalı. Ama şunu bilelim ki bu yolu bulmaya ASGARİ olan hiçbir şeyin gücü yetmeyecek. Asgari gayret, asgari eylem, asgari protesto, asgari yazma-çizme... hiç bir şeyi değiştirmeyecek.
Umulur ki Alemlerin, Musa’nın ve Harun’un (a.s) Rabbi olan Allah bize bir yol açar. O Allah ki her şeye gücü yeten Kadir-i Mutlaktır, amenna ve saddakna.AS
ASGARİ DİN
Son Makaleyi Oku