Terk-i Dünya
Twitter’da bir haber sitesinin hesabında videolu bir haber yayınlandı:
“Menzil ’deki miras kavgası tarikat mensuplarının önünde tartışmaya dönüştü. Tartışmayı bir sofi “Haydi, haydi, haydi, haydi” diye bağırarak sonlandırdı.
- Sofileri oradan çıkartıp, kiraların faizini bile istediler.
- Ağabey sen şimdi böyle konuşuyorsun da babamın vefatının ikinci günü sizinkiler dergah bastılar.”..... şeklinde devam ediyor konuşma. İhtimal ki hakem huzurunda sulha çağırılmışlar. Yazıya dökülü bir metin de var imzalanan.
Bu videolu haberin hemen altında başka bir tweette Gazzeli bir annenin şu sözleri var:
“10 evladımı ve eşimi şehit verdim aylardır tek başıma yüzlerce bölgeye göç ettim Allah’tan başkasına muhtaç kalmadım Allah kimseye muhtaç etmesin tüm dünya bizleri terk etti ama Allah bizimle, yalnız bunu biz anlarız çünkü muhatabı biziz !”
“YALNIZ BUNU BİZ ANLARIZ ÇÜNKÜ MUHATABI BİZİZ “
Miras ne kadar hayattan bir parçaysa cihat da öyle deyip geçilebilir ya da iddialar ve temsiliyetler üzerinden iki haber ayrı ayrı çözümlenebilir.
Birinci haber baba şeyhin ölümü sonrası başlayan iç çekişmenin ya da miras paylaşımının geldiği noktayı gösteriyor ki video da “abi sen ilk gün bana dedin ki her şey mirastır” şeklinde bir hatırlatma cümlesi de var.
Buradan hareketle bir karalama üretme peşinde değilim. Gazzeli annenin içinde bulunduğu şartlarda Allah’a yakınlık tarifinden hareketle hal-i pür melalimizi (kaygılandıran bıkkınlık veren üzüntü verici durum) ifşa çabasındayım!
Birinci haber için insanı kamil (şeriat, tarikat, hakikat ve mârifet itibariyle tam ve ergin olan kişidir. Kâmil insanın sözleri doğru, işleri iyi, ahlâkı güzeldir, mârifet sahibidir, yani eşyayı ve ondaki hikmetleri gereği gibi bilir. Esasen sülûkün amacı da söz konusu dört hususu kemale erdirmekten ibarettir.) üzerinden bir yaklaşımla beklentimin terk esası üzerinden olmasından dolayı garipsediğimi söyleyebilirim. Malum “Terk” tarikata ismini veren Şahı Nakşibendi'nin tasavvuf terminolojisinde şu dörtlü tasnifi yaptığı bir kavram:
“Der tarik-i Nakşibendi lazım amed çar terk / Terk-i dünya, terk-i ukba, terk-i hesti, terk-i terk”
Muhammed Uveysi’l Buhârî/Şahı Nakşibendi
Tasavvufta Allah’a yakınlıktan gayrısını terk etmek üzerine kurulu, kemâlâtın anahtarı denebilecek önemde bir esas.
Gazzeli Annenin içinde bulunduğu şartlarda imanla, teslimiyetle ve metanetle ulaşıp (terki terk düzeyinde) dillendirdiği bir esas. Ve ne yazık ki “tüm dünya bizi terk etti” derken de yüzümüze bir tokat gibi çarptığı bir gerçek.
Mesele zaten her şart ve durumda Allah’ın rızasının olduğu yerde durma kararlılığında olmak, değilse dünya telaşı (Mâsivâ) bir girdap gibi insanı içine alıp öğütüverir maazallah.
Her ne kadar herkes önce kendi hayatından mesul ise de bazı insanların mesuliyet sınırları/alanları doğru okuyamaz ve doğru davranmazlarsa başlarına yıkılıp kendilerini yok edecek kadar ağırdır vesselam.
MÂSİVÂ
Son Makaleyi Oku