Köşe Yazarı

Özlem Özcan

oozcan79@gmail.com

ÇAĞIMIZIN SİYASİ HASTALIĞI: İtibar Eksikliği Sendromu

  • 31-08-2024
  • 19:35:08

İtibar; sözlük anlamı saygınlık, değerli bulunma olsa da, içeriğinde pek çok kavramı barındıran, haysiyet kelamı kadar derin bir ifadedir kanımca.

Kişisel markalaşma diye tabir ettiğimiz, toplum tarafından benimsenme, kamuoyu tarafından satın alınma da, itibarınızın toplamıdır aslında. Hal böyle olunca insanoğlu itibar sahibi olabilmek için her yolu deniyor günün sonunda.

Öyle denemekle, suni çabayla elde edilebilecek bir şey midir diye soran olursa, ASLA!

Paranız, sosyal statünüz, mevki ve makamınız, taşıdığınız kurumsal kimlikler sizi “itibar sahibi” yapar mı, bu soruya da cevabım ASLA!

Sahip olduklarınız ya da taşıdığınız değerler, toplumun size saygı göstermesine neden teşkil edebilir. Ama saygı görmek ile saygınlık yani toplumda saygı uyandırma aynı şey değildir. Herkes yaşam biçimi ve karakter gücü oranında itibar sahibidir zira.

Son dönemde siyaset arenasına baktığımız zaman toplumsal karşılığın, seçmen tarafından sevilip sayılmanın ne kadar önemli olduğunu çok net görüyoruz. Gönül siyaseti dediğimiz merkeze “insan” alarak izlenen her stratejinin; toplumda itibar, ender de olsa sandıkta başarı olarak döndüğünü gözlemliyoruz.

Diyeceksiniz ki sandıktan her çıkan itibar sahibi midir? Bu soruya da cevabım ASLA!

İdeolojik tabanlı siyasi hareketlerde, adaydan ziyade kurumsal kimlik öne çıkar. Kemikleşmiş orandaki seçmen ki, bu Kırıkkale’de TBMM’de grubu olan bütün siyasi partilerde ilk sıradaki adayı meclise taşımaya yetecek orandadır; adaydan bağımsız, ideolojik veya Lideri yani Genel Başkanı takip, seçmen tercihine sebeptir.

Bütün bu tespitleri göz önüne aldığımız zaman ortaya çıkan netice şudur, Kırıkkale özelinde siyasi dengenin değişmesi aday profillerinin itibarına endekslidir diyebiliriz.

İtibar konusunun üzerinde neden bu kadar durduğuma gelince, son dönemde bir siyasetçinin bu kelimeyi denizanası kıvamında, çekiştire çekiştire, işine geldiği gibi kullanması bu konuda bir analiz ihtiyacı doğurdu. Hepiniz tahmin etmişsinizdir, Sayın Halil Öztürk’ten bahsediyorum.

Tarafımca, teşkilat mensuplarınca hatta artık seçmen tarafından kendisine yöneltilen eleştiri ve soruları “itibarsızlaştırma çalışması” olarak lanse etmeye kalkarken, gücünün yetmesi mümkün olmadığı halde koskoca teşkilatı itibarsız ve yok saymaya kalkması sizce de trajikomik değil mi?

Sade ve sadece; şahsının usul ve üslubunu, Ülkücü Hareketin kodlarına aykırı tutum ve davranışlarını, ekibinin sürekli anıldığı akçeli konuları ve çarpık ilişki ağını, mütemadiyen alakasız yer ve zamanlarda ticari konularda isminin geçmesini eleştiren, eleştirirken birazda mizah katan, kendisine muhalif bir gazeteciye uygulamaya kalktığı “itibarsızlaştırma operasyonunu" eline yüzüne bulaştırmasına ne demeli?

Mizah katıyorsam sebebi var. Çünkü izahı olmayan konuların mizahı olur. Ha bir de kimde neyi fazla göstermeye çalışıyorsa bilinmelidir ki kendinde en eksiklik duyduğu odur.

Bütün olay Erdal Baloğlu ve yönetimine uygulanan tarife ile başladı şimdi bizzat kendi arzusuyla göreve gelen Abalı döneminde de devam ediyor. Elbette bir Milletvekili, vekili olduğu şehrin siyasetini dizayn etmeye çalışabilir. Bu oldukça olağan bir stratejidir. Lakin bunu yapabilmeniz için bütün taban ve teşkilat bileşenlerinde kabul görmeniz, güçlü bir saygınlığa sahip olmanız gerekmektedir. Sadece rozete ve merkeze duyulan bağlılığı besleyecek “kişisel itibarınız” yoksa şayet, hiçbir şeyi dizayn, teşkilatı ikna edemezsiniz. Çünkü herkes meşrebince ekip kurmaya çalıştığı için, itibarı rozetinden ibaret olan birinin işaret ettikleri de kendisi gibi olur kanaati oluşur.

Daha net anlaşılabilmesi konuyu şöyle örneklendirebiliriz. Bugüne kadar Ülkücülük kavramını bırakın yaşamayı, okuyup anlamamış olan isimlerin istisnasız her birini, İl Başkanı yapma sözü vererek yanınızda tutmaya çalışır, birilerinin gözle görülür sebepsiz zenginleşmesine sebep olursanız, teşkilat size Milletvekilliği sıfatınıza istinaden saygı gösterir ama saygı duymaz. Siyasi aidiyete saygı da, işte bir yere kadar.

Hacı Çalı, Korhan Özaydın, Bahadır Karayel ve son tahlilde Erol Çakır.

Bu isimlerin ülkücü camiada karşılığı nedir? Neden camiada karşılığı ve kabulü mümkün olmayan isimlerde ısrar edilir? Bunu anlamak için sanırım alim olmaya gerek yok. Bu dört ismin tek bir ortak noktası var. Ve bu ortak noktada ısrarın ve itibar eksikliğinin nedeni olan zafiyetlerden sadece bir tanesini görmek için cevabı bulmak yeterli.

Bugün gelinen noktada taban ve teşkilatta tepkiler ayyuka çıkmış durumda. Artık sesler sosyal medya üzerinden bile duyuluyor. Teşkilat ketum davransa, elinden geleni yapsa da saklamak mümkün değil bu saatten sonra. Doğuştan itibar eksikliği sendromu olan birinin iyileşmesi mümkün değil zira.

Şimdi Sayın Halil Öztürk’e tek bir soru soruyor ve gündemimin dışına alıyorum. Gündem dışına alıyorum derken sakın ola yanlış anlaşılmasın. Baskı ya da yılma temelli değil, kendisine gündem teşkil edecek kamu ve Kırıkkale yararına her hangi bir çalışması olmamasından kaynaklıdır. Malumunuz Genel Merkez görevinin sonlanması ile gündemimizden bir daha girmemek üzere çoktan düşmüştü bile.

Sorum ise şudur; Sayın Erdal Baloğlu kötü, Sayın Murat Buluç kötü. Milletvekili seçilmenize yüksek oranda katkısı olan, diğer milletvekili adayları olarak sahada bizzat çalışan ve bugün İl Başkanı olan Sayın Murat Abalı, Sayın Dedebali kötü, teşkilatın bütün unsurları kötü, ben kötüyüm, sizi eleştiren herkes kötü, sadece siz ve meşrebinizce belirlediğiniz 3-5 kişi mi iyi?

 

Diğer Yazarlarımız

MÂSİVÂ

Son Makaleyi Oku

Yazar Yorumları

Yorum Yaz

93849