Devlet ile Siyasi Hükümet farklı kavramlardır. Hükümetlerin, yani iktidar partilerinin programları, politikaları konjonktureldir. değişebilir. Devlet politikaları ise daha uzun vadeli ve keskindir.
Yirmi küsür yıllık iktidarın bu topluma verdiği en büyük zarar Müsteşarlık makamını kaldırmak suretiyle yeni sistemle birlikte Devlet ve İktidarı iç içe geçirmesidir. Bu hamle devlet adamı kimliğinin ve bürokrasinin de yozlaşmasına sebep olmuş, partili bürokrat kavramını doğurmuştur.
Özgürlükçü diyebileceğiniz ve demokrasiyi savunan ben bile bugün 657’ye tabi olan memurların siyasetten uzak hatta siyasi görüşünü saklayarak gezdiği günleri özlüyorum. Devletin ağırlığını iç eden, iktidara yaranmak için görevini hiçe sayan, devlete dolayısıyla millete olan sorumluluğunu yok sayan bürokratlar sizin canınızı sıkmıyor mu? Beni oldukça rahatsız ediyor ve gelecek adına endişelendiriyor.
Özellikle son yıllarda milletçe yaşadığımız süreçler en çok da toplumsal güven duygumuzu erozyona uğrattı. Devletin siyasallaşan çizgisi, inancımızın siyasete belli cenahlar tarafından alet edilmesi, bu güvensizlik ortamının yegane sebebi.
Oysa inanmak ve güvenmek insanoğlunun en temel ihtiyacıdır. Hal böyle olunca bütün bu kaotik travmaların gölgesinde seçmen eğilimlerinde de enteresan sonuçlar ve beklentiler ortaya çıkıyor. Mesela Kırıkkale’de anketlerde, kulislerde KOM Daire Başkanı Emirdağlı Mahmut Çorumlu isminin öne çıkmasında bu faktörün etkili olduğunu düşünüyorum. Gerçi kendisi bu konuda net açıklama yapmış olsa da, Ak partili yetkililer başarılı bürokratımızın isminin gündeme taşınmasının kendisine zarar vereceği endişesi taşıdıklarını dile getirseler de, aleni gerçeği değiştirmek mümkün değil.
Eğer burada sadece 3 yıl görev yapmış bir devlet adamı halkın teveccühüne, güvenine mazhar oluyor ve siyasette bekleniliyorsa; oturup düşünmesi gereken sanırım iktidarın siyasi bileşenleri ve şehrin önde gelenleridir. Nerede hata yaptıklarını ve neden Kırıkkalelinin güvenini kaybettiklerinin muhasebesini yapmaları gerekir.
Bugün ilçe, belde ve köylerde yapılan sessiz ama asırlık çalışmalar bile bize gösteriyor ki kentler, yerel yönetimler siyasete terk edilmemeli. Merkeze baktığımız zaman şehrin kenarında civarında yaşanan güzel gelişmelerin merkeze yansımadığını çok net görüyoruz zira. Doğru yönetilemeyen bütçeler, siyasi kaygılar sebebiyle alınmayan riskler, heba edilen yatırımlar, günübirlik gelecek kaygısı taşımadan verilen kararların neticesinin faturası halk ödüyor maalesef. Yol, su, elektrik olarak dönmesi gereken seçmen tercihi; bize yolsuzluk, susuzluk ve çamur çaylak olarak geri dönüyor. Uzaya insan gönderdiğimiz yıllarda hala musluk muhabbeti yapmamız normal mi sizce?
Bu sebeple diyorum ki; şehri Valiler yönetsin. Ve Allah devleti başımızdan eksik etmesin. Devlet ve Siyaset çizgisi yeniden hatta daha kuvvetli belirginleşsin. Yoksa bu gidişat bizi iyiye götürmeycek…
KONGRENİN KAYBEDENİ AHMET ÖNAL
Son Makaleyi Oku